Çağımızın Hastalığı: Depresyon Yazar: Uzman Psikolog Sezen Erem -
Tahmini Okuma Süresi: 4 Dakika 53 Saniye Depresyon Nedenleri
Kişiyi depresyona sürükleyen nedir? Neden, yaşam insanın gözüne çekilmez bir yük gibi görünmeye başlar?
Çoğu zaman, kişinin başından bazı olumsuz olaylar geçmiştir. Bir yakınının ölümü, ağır bir hastalık, evlilikle ilgili sorunlar, ayrılık, işsizlik gibi bir çok neden saptanabilir. Ancak bunların varlığı soruyu tam olarak yanıtlamıyor. Çünkü, bir çok kişi bu tür sorunlarla karşılaşırken, yalnızca bazıları depresyon geçiriyor. Dolayısıyla, bazı kişilerde depresyona bir yatkınlık söz konusu.
Bugünkü bilgimize göre, depresyondaki en önemli yatkınlık etkeni kalıtım. Yapılan araştırmalar, depresyon geçiren kişilerin akrabalarında da depresyonun sık görüldüğünü gösteriyor.
Depresyona yatkın kişilerde bazı kişilik özellikleri dikkat çekmektedir, bunlardan birincisi öfke ve nefretin, çevresindeki kişilerin kaybına yol açacağı düşüncesiyle onlara yönlendirilemeyip, kendisine yönlendirilmesidir. Bu yapıdaki bir kişilik hayatın ilk 1-2 yıllık döneminde düzenli ve yeterli bir anne-çocuk ilişkisi yaşamamıştır. Kişinin yaşadığı depresyon gerçek ya da farz edilen bir kayıp ile bağlantılıdır. Buradaki kayıp annenin ölmesi veya fiziksel olarak orada olmaması değildir, her zaman annenin çocuğun yanında olmasına rağmen ruhen çocuğa adapte olamaması, ona eşlik edememesi de çocukta böyle bir kayıp duygusuna yol açacaktır.
Kişinin kendisi, çevresi ve gelecekten beklentileri, idealleri ile kendi gerçek durumu o kadar farklı, gerçekdışı ve orantısızdır ki , bu yüksek standartlara ulaşamamak kişide güçsüzlük ve yalnızlık düşünceleri ile depresyona yol açabilir.
Kişinin süper egosu ( üst benlik ) yani davranışlarını ahlaki olarak değerlendiren vicdan da diyebileceğimiz kişilik yapısı, o kadar kuvvetli ve baskındır ki sürekli kişiyi kısıtlayıp, suçlar, zevk verici, rahatlatıcı etkinliklerden uzaklaştırıp, adeta işkence eder. Burada kural yasaklar sadece cezalandırıcı şekilde işlev görmektedir, kişi kendisine onarma ve telafi etme imkanı bırakmamaktadır.
Kişinin küçüklüğünden itibaren sevip, saygı ve gurur duyacağı, ondan da destek ve sıcaklık göreceği, benzemek istediği, imrendiği, idealize ettiği düzeyde bir kişi (baba, anne, öğretmen ,akraba vs) yoktur. Bu da kişiliğin gelişimini olumsuz yönde etkiler ve kendine güven kaybı ve depresyona yol açabilir.
Çocuklukta anne-baba ayrılığı ya da kaybı, stresli koşullar karşısında yeterli desteği bulamayıp, yanlış ya da yetersiz başa çıkma mekanizmaları geliştirmesine, bu da ileri dönemde depresyona zemin hazırlayabilir.
Ayrıca, depresyon ilaçlara ya da bedensel hastalıklara bağlı olarak da ortaya çıkabilir; tansiyon ilaçları, tüberküloz tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar, steroidler (yani kortizonlu ilaçlar), beyin kanamaları, beyindeki damar tıkanıklıkları, kanser, şeker hastalığı, kalp hastalıkları, ağır kansızlık, tiroid bezi hastalıkları, böbrek yetmezliği gibi tıbbi durumlar bu etkenlerden başlıcalarıdır.
Yeni evlenme veya boşanma, gebelik ve doğum, menapoz, emeklilik veya işsiz kalma, çocukların evden ayrılması gibi bazı yaşam olayları ve dönemleri de kişilerin depresyona yatkınlığını tetikleyebilir.
Depresyonun en dramatik sonuçlarından birisi intihar. Depresyon geçiren kişilerin %15’i yaşamlarını intiharla noktalıyorlar. Bu oran genel toplum ortalamasının yaklaşık 30 katı. Tamamlanmış intiharlara baktığımızda ise bunların %50’sinin sebebinin intihar olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla, depresyonda intihar girişimlerine yönelik önlemler yaşamsal bir önem taşıyor.
Depresyon bir nöbet hastalığıdır ve her nöbet gibi tekrarlama olasılığı yüksektir. Yaşamınızın herhangi bir döneminde depresyon geçirmişseniz, yeniden depresyona girme olasılığınız normale göre 5 kat artmış demektir.
Depresyon Tedavisi
Antidepresan ilaçlar ve diğer psikiyatrik ilaçlar depresyon tedavisinde en sık başvurulan yöntemlerdir. İlaç tedavisi mutlaka psikiyatri uzmanı bir hekim tarafından yürütülmelidir ve en az 6 ay sürer, erken kesilmesi hastalığın tekrarı ile sonuçlanır.
Hastanın; intihar eğilimi yüksek ise, kendisine bakamayacak veya gerçekliği değerlendiremeyecek kadar hasta ise, ilaç tedavisi yeterli gelmemiş ve EKT tedavisi uygulanacak ise hastane yatışı da düşünülebilir.
Depresyonun psikoterapi ile tedavisi ise genellikle ilaç tedavisi ile birlikte uygulanır. Hasta ile terapistin belirli aralıklarla, karşılıklı görüşmelerine dayalı seanslarla ilerler ve farklı yaklaşım ve teknikleri vardır. Genel olarak; kişinin geçmiş yaşam öyküsünün alınıp, şimdiki sorunların kökenleri ve amaçlarının, zorluklar karşısındaki savunma mekanizmalarının ve depresif temel düşünce biçimlerinin saptanıp, düzeltilmesine çalışılması ile mümkündür.
İlk Yayın Tarihi: 8 Nisan 2015 @ 15:16
Depresyon Nedenleri
Kişiyi depresyona sürükleyen nedir? Neden, yaşam insanın gözüne çekilmez bir yük gibi görünmeye başlar?
Çoğu zaman, kişinin başından bazı olumsuz olaylar geçmiştir. Bir yakınının ölümü, ağır bir hastalık, evlilikle ilgili sorunlar, ayrılık, işsizlik gibi bir çok neden saptanabilir. Ancak bunların varlığı soruyu tam olarak yanıtlamıyor. Çünkü, bir çok kişi bu tür sorunlarla karşılaşırken, yalnızca bazıları depresyon geçiriyor. Dolayısıyla, bazı kişilerde depresyona bir yatkınlık söz konusu.
Bugünkü bilgimize göre, depresyondaki en önemli yatkınlık etkeni kalıtım. Yapılan araştırmalar, depresyon geçiren kişilerin akrabalarında da depresyonun sık görüldüğünü gösteriyor.
Depresyona yatkın kişilerde bazı kişilik özellikleri dikkat çekmektedir, bunlardan birincisi öfke ve nefretin, çevresindeki kişilerin kaybına yol açacağı düşüncesiyle onlara yönlendirilemeyip, kendisine yönlendirilmesidir. Bu yapıdaki bir kişilik hayatın ilk 1-2 yıllık döneminde düzenli ve yeterli bir anne-çocuk ilişkisi yaşamamıştır. Kişinin yaşadığı depresyon gerçek ya da farz edilen bir kayıp ile bağlantılıdır. Buradaki kayıp annenin ölmesi veya fiziksel olarak orada olmaması değildir, her zaman annenin çocuğun yanında olmasına rağmen ruhen çocuğa adapte olamaması, ona eşlik edememesi de çocukta böyle bir kayıp duygusuna yol açacaktır.
Kişinin kendisi, çevresi ve gelecekten beklentileri, idealleri ile kendi gerçek durumu o kadar farklı, gerçekdışı ve orantısızdır ki , bu yüksek standartlara ulaşamamak kişide güçsüzlük ve yalnızlık düşünceleri ile depresyona yol açabilir.
Kişinin süper egosu ( üst benlik ) yani davranışlarını ahlaki olarak değerlendiren vicdan da diyebileceğimiz kişilik yapısı, o kadar kuvvetli ve baskındır ki sürekli kişiyi kısıtlayıp, suçlar, zevk verici, rahatlatıcı etkinliklerden uzaklaştırıp, adeta işkence eder. Burada kural yasaklar sadece cezalandırıcı şekilde işlev görmektedir, kişi kendisine onarma ve telafi etme imkanı bırakmamaktadır.
Kişinin küçüklüğünden itibaren sevip, saygı ve gurur duyacağı, ondan da destek ve sıcaklık göreceği, benzemek istediği, imrendiği, idealize ettiği düzeyde bir kişi (baba, anne, öğretmen ,akraba vs) yoktur. Bu da kişiliğin gelişimini olumsuz yönde etkiler ve kendine güven kaybı ve depresyona yol açabilir.
Çocuklukta anne-baba ayrılığı ya da kaybı, stresli koşullar karşısında yeterli desteği bulamayıp, yanlış ya da yetersiz başa çıkma mekanizmaları geliştirmesine, bu da ileri dönemde depresyona zemin hazırlayabilir.
Ayrıca, depresyon ilaçlara ya da bedensel hastalıklara bağlı olarak da ortaya çıkabilir; tansiyon ilaçları, tüberküloz tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar, steroidler (yani kortizonlu ilaçlar), beyin kanamaları, beyindeki damar tıkanıklıkları, kanser, şeker hastalığı, kalp hastalıkları, ağır kansızlık, tiroid bezi hastalıkları, böbrek yetmezliği gibi tıbbi durumlar bu etkenlerden başlıcalarıdır.
Yeni evlenme veya boşanma, gebelik ve doğum, menapoz, emeklilik veya işsiz kalma, çocukların evden ayrılması gibi bazı yaşam olayları ve dönemleri de kişilerin depresyona yatkınlığını tetikleyebilir.
Depresyonun en dramatik sonuçlarından birisi intihar. Depresyon geçiren kişilerin %15’i yaşamlarını intiharla noktalıyorlar. Bu oran genel toplum ortalamasının yaklaşık 30 katı. Tamamlanmış intiharlara baktığımızda ise bunların %50’sinin sebebinin intihar olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla, depresyonda intihar girişimlerine yönelik önlemler yaşamsal bir önem taşıyor.
Depresyon bir nöbet hastalığıdır ve her nöbet gibi tekrarlama olasılığı yüksektir. Yaşamınızın herhangi bir döneminde depresyon geçirmişseniz, yeniden depresyona girme olasılığınız normale göre 5 kat artmış demektir.
Depresyon Tedavisi
Antidepresan ilaçlar ve diğer psikiyatrik ilaçlar depresyon tedavisinde en sık başvurulan yöntemlerdir. İlaç tedavisi mutlaka psikiyatri uzmanı bir hekim tarafından yürütülmelidir ve en az 6 ay sürer, erken kesilmesi hastalığın tekrarı ile sonuçlanır.
Hastanın; intihar eğilimi yüksek ise, kendisine bakamayacak veya gerçekliği değerlendiremeyecek kadar hasta ise, ilaç tedavisi yeterli gelmemiş ve EKT tedavisi uygulanacak ise hastane yatışı da düşünülebilir.
Depresyonun psikoterapi ile tedavisi ise genellikle ilaç tedavisi ile birlikte uygulanır. Hasta ile terapistin belirli aralıklarla, karşılıklı görüşmelerine dayalı seanslarla ilerler ve farklı yaklaşım ve teknikleri vardır. Genel olarak; kişinin geçmiş yaşam öyküsünün alınıp, şimdiki sorunların kökenleri ve amaçlarının, zorluklar karşısındaki savunma mekanizmalarının ve depresif temel düşünce biçimlerinin saptanıp, düzeltilmesine çalışılması ile mümkündür.
İlk Yayın Tarihi: 8 Nisan 2015 @ 15:16
1 “Çağımızın Hastalığı: Depresyon” yorumu;
Postpartum Depresyon: Cennet Kokusu Beklerken Hayatınızı Cehenneme Çevirebilir · 14 Mayıs 2015 at 17:21
[…] […]
Yoruma kapalı.