Ruhsal Travmalar ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu Yazar: Uzman Psikolog Sezen Erem -
Tahmini Okuma Süresi: 2 Dakika 20 Saniye İnsanoğlu memnun olsun ya da olmasın belirli bir rutin üzerinde hayatını yaşamaya devam eder. Kendi seçtiği bir işi, eşi, ailesi, sorumlulukları vardır. Günler benzer şekilde birbirini kovalayarak geçiyordur, hele de zaman zaman bu rutinin dışına çıkıp kendine ve sevdiklerine zaman ayırma, hayatta zevk aldığı şeyler yapmaya fırsat buluyorsa bu “normal” veya “ideal” hayat olarak kabul edilir. Sonra bir gün bir anda her şey ya da birçok şey değişiverir. Deprem ve sel gibi bir doğal afet, bir trafik kazası, yangın, silahlı bir saldırı ya da soygun, işkence, tecavüz vb. sıra dışı ve ağır olaylara maruz kalma, ölümcül veya ağır/kronik bir hastalığa yakalanma veya bir sevdiğimizin yakalanması, sevdiklerimizin ölümü yaşantımızı sadece bir anda alt üst edebilir. Pek çok insan bu tür bir olayla karşılaştığı zaman korku, dehşet ve çaresizlik yaşar.
İşte ruhsal travma tam da budur; ‘normal’ yaşantının doğal akışında, aksamaya neden olan, alışılmışın dışında, yoğun strese yol açan, sarsıcı bir olay, yoğun bir kayıp duygusudur.
Kayıp duygusu kimi zaman güvenlik duygusunun, kimliğin ve geleceğin, hayatın nasıl devam edeceğini tahmin etme yetisinin, yaşam üzerindeki kontrolün, umutların, kişisel gücün kaybı gibi ruhsal kayıplara, kimi zaman ise yakınların, arkadaşların, evinin, işinin ve eşyalarının kaybı gibi reel kayıplara ait olabilir.
Doğal olmayan travmalar yani insan kaynaklı travmalar daha fazla etki bırakır. Bunun nedeni hayatımıza bu denli zarar verenin kader, doğal bir afet, herkesin başına gelen bir olay değil de yine kendimiz gibi bir insan canlısı olmasıdır belki de…
Eğer travmatik yaşantı beklenmedik şekilde ortaya çıkan, beklemediğimiz zamanda veya beklemediğimiz kişiden gelen, tekrarlayan, insan kaynaklı, sadistik içerikte ve çocuklukta yaşanırsa psikolojik etkileri çok daha ağır olmaktadır.
İlk Yayın Tarihi: 8 Temmuz 2015 @ 17:03
İnsanoğlu memnun olsun ya da olmasın belirli bir rutin üzerinde hayatını yaşamaya devam eder. Kendi seçtiği bir işi, eşi, ailesi, sorumlulukları vardır. Günler benzer şekilde birbirini kovalayarak geçiyordur, hele de zaman zaman bu rutinin dışına çıkıp kendine ve sevdiklerine zaman ayırma, hayatta zevk aldığı şeyler yapmaya fırsat buluyorsa bu “normal” veya “ideal” hayat olarak kabul edilir. Sonra bir gün bir anda her şey ya da birçok şey değişiverir. Deprem ve sel gibi bir doğal afet, bir trafik kazası, yangın, silahlı bir saldırı ya da soygun, işkence, tecavüz vb. sıra dışı ve ağır olaylara maruz kalma, ölümcül veya ağır/kronik bir hastalığa yakalanma veya bir sevdiğimizin yakalanması, sevdiklerimizin ölümü yaşantımızı sadece bir anda alt üst edebilir. Pek çok insan bu tür bir olayla karşılaştığı zaman korku, dehşet ve çaresizlik yaşar.
İşte ruhsal travma tam da budur; ‘normal’ yaşantının doğal akışında, aksamaya neden olan, alışılmışın dışında, yoğun strese yol açan, sarsıcı bir olay, yoğun bir kayıp duygusudur.
Kayıp duygusu kimi zaman güvenlik duygusunun, kimliğin ve geleceğin, hayatın nasıl devam edeceğini tahmin etme yetisinin, yaşam üzerindeki kontrolün, umutların, kişisel gücün kaybı gibi ruhsal kayıplara, kimi zaman ise yakınların, arkadaşların, evinin, işinin ve eşyalarının kaybı gibi reel kayıplara ait olabilir.
Doğal olmayan travmalar yani insan kaynaklı travmalar daha fazla etki bırakır. Bunun nedeni hayatımıza bu denli zarar verenin kader, doğal bir afet, herkesin başına gelen bir olay değil de yine kendimiz gibi bir insan canlısı olmasıdır belki de…
Eğer travmatik yaşantı beklenmedik şekilde ortaya çıkan, beklemediğimiz zamanda veya beklemediğimiz kişiden gelen, tekrarlayan, insan kaynaklı, sadistik içerikte ve çocuklukta yaşanırsa psikolojik etkileri çok daha ağır olmaktadır.
İlk Yayın Tarihi: 8 Temmuz 2015 @ 17:03