ANNEANNENİN ÇEYİZ SANDIĞI Yazar: Galang Ardanni -
Tahmini Okuma Süresi: 1 Dakika 3 Saniye Kocaman kahverengi bir ceviz sandıktı. Yıllarca oradan oraya taşınmaktan cilası bozulmuş, üzerindeki kabartmaların bazı yerleri kırılmıştı. Yaşlanmıştı o da sahibi gibi. Ama içi sağlamdı. Odanın bir köşesinde dururdu üstünde bir örtüyle. Kapağı her açıldığında gururla sergilerdi onca yıldır sakladıklarını. Ne de olsa bir çeyiz sandığıydı.
Sahibi küçücük bir kızken eve gelmiş, koca bir yaşamı birlikte geçirmişlerdi. Neler görmüş, neler yaşamışlardı. Önce işlemeli bir örtü serilmişti içine. Kenarları oyalı yazmalar, kaneviçe işlemeli yatak takımları, sırma işli peşkirler, mekik oyasıyla bezeli namaz örtüleri işlenip bittikçe doluyordu sandığın içine. Yatak takımlarının tek uzun bir yastığı olurmuş. Evlendiklerinde ‘ bir yastıkta kocasınlar ‘ diyerek tek yastık yapılırmış o zamanlar.
Gelin geceliği saf ipektendi anneannenin. Kendi elleriyle yakasını işlemiş, küçük pembe güller ve yeşil yapraklarla etek uçlarını süslemişti. Düğün gecesini hayal ederek özenle katlayıp koymuştu çeyiz sandığına. Bindallısı varmış düğününde giydiği, altın sırmayla işlenmiş. O da durmuş sandığında yıllarca. Arada çıkarıp gösterirdi torunlarına.
Liseye kadar okumuş, sonra evlendirmişler. Gururla anlatırdı o yıllarda okumuş bir kız olmanın ayrıcalığını. Hatta evlenirken birkaç kitabını da getirmiş çeyiz sandığında. Önceleri eski yazıyla başlamış, Cumhuriyetten sonra da latin harfleriyle öğrenmiş okumayı.
Savaş yılları yaşamışlar, açlığı, yokluğu hep birlikte göğüslemişlerdi. Tarlada da çalıştım, bağ bahçe işleriyle de uğraştım diye anlatırdı. En yoksul günlerinde bile sandığından çıkardığı ipek başörtüleriyle hep şık gezermiş.
Çocukları evlenip başka şehirlere taşındıkça yanında çeyiz sandığıyla o da taşınmış çocuklarının yanına. Tüm anılarını, yaşanmışlıklarını doldurup bir sandığa…
Her açtığında içinden çıkardığı bir örtüyle anlatırdı hikayelerini. Sonra onları hediye ederdi gelinlerine, torunlarına. Hiç bitmezdi o sandıktakiler. Arada yeni aldıklarından da atıyormuydu acaba sandığına..… Mutlu ya da acılı günlerinde sandığından çıkardığı yeni bir yazmasıyla otururdu misafirlerinin yanında. Her açtığında anıları geliyordu aklına. Sandık onun en sadık dostuydu galiba…
Koskoca bir yaşamın öyküsü saklıydı sanki Anneannenin Çeyiz Sandığında.
Kocaman kahverengi bir ceviz sandıktı. Yıllarca oradan oraya taşınmaktan cilası bozulmuş, üzerindeki kabartmaların bazı yerleri kırılmıştı. Yaşlanmıştı o da sahibi gibi. Ama içi sağlamdı. Odanın bir köşesinde dururdu üstünde bir örtüyle. Kapağı her açıldığında gururla sergilerdi onca yıldır sakladıklarını. Ne de olsa bir çeyiz sandığıydı.
Sahibi küçücük bir kızken eve gelmiş, koca bir yaşamı birlikte geçirmişlerdi. Neler görmüş, neler yaşamışlardı. Önce işlemeli bir örtü serilmişti içine. Kenarları oyalı yazmalar, kaneviçe işlemeli yatak takımları, sırma işli peşkirler, mekik oyasıyla bezeli namaz örtüleri işlenip bittikçe doluyordu sandığın içine. Yatak takımlarının tek uzun bir yastığı olurmuş. Evlendiklerinde ‘ bir yastıkta kocasınlar ‘ diyerek tek yastık yapılırmış o zamanlar.
Gelin geceliği saf ipektendi anneannenin. Kendi elleriyle yakasını işlemiş, küçük pembe güller ve yeşil yapraklarla etek uçlarını süslemişti. Düğün gecesini hayal ederek özenle katlayıp koymuştu çeyiz sandığına. Bindallısı varmış düğününde giydiği, altın sırmayla işlenmiş. O da durmuş sandığında yıllarca. Arada çıkarıp gösterirdi torunlarına.
Liseye kadar okumuş, sonra evlendirmişler. Gururla anlatırdı o yıllarda okumuş bir kız olmanın ayrıcalığını. Hatta evlenirken birkaç kitabını da getirmiş çeyiz sandığında. Önceleri eski yazıyla başlamış, Cumhuriyetten sonra da latin harfleriyle öğrenmiş okumayı.
Savaş yılları yaşamışlar, açlığı, yokluğu hep birlikte göğüslemişlerdi. Tarlada da çalıştım, bağ bahçe işleriyle de uğraştım diye anlatırdı. En yoksul günlerinde bile sandığından çıkardığı ipek başörtüleriyle hep şık gezermiş.
Çocukları evlenip başka şehirlere taşındıkça yanında çeyiz sandığıyla o da taşınmış çocuklarının yanına. Tüm anılarını, yaşanmışlıklarını doldurup bir sandığa…
Her açtığında içinden çıkardığı bir örtüyle anlatırdı hikayelerini. Sonra onları hediye ederdi gelinlerine, torunlarına. Hiç bitmezdi o sandıktakiler. Arada yeni aldıklarından da atıyormuydu acaba sandığına..… Mutlu ya da acılı günlerinde sandığından çıkardığı yeni bir yazmasıyla otururdu misafirlerinin yanında. Her açtığında anıları geliyordu aklına. Sandık onun en sadık dostuydu galiba…
Koskoca bir yaşamın öyküsü saklıydı sanki Anneannenin Çeyiz Sandığında.